Subscribe:

GİRİŞ-ÇIKIŞ-BİNİŞ


Banu El, beğendiğim haber sunucularından... Türkçesi güzel, sesi dolgun, konuşması tane tane... Dinlerken yorulmuyor insan. Fakat sunuculuk kolay değil. 

29 Ekim 2013... Marmaray'ın açılış törenini canlı yayında seyrediyorum. Banu El'in canlı seslendirmesiyle ekrana canlı görüntüler yansıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, konuk devlet adamları... trende yerlerini alıyor; tren ilk seferini yapacak. 

Canlı yayın hiç kesilmiyor. Banu El konuşuyor da konuşuyor. Allah'tan, yavaş konuşuyor; çok fazla cümleye ihtiyacı olmuyor. Yine de yayın çok uzun ve Banu El defalarca aynı şeyleri anlatmak zorunda kalıyor. İçinde "Giriş yaptılar." sözü bulunan cümlesi dikkatimi çekiyor. "Girdiler." deseydi daha iyi olurdu, diye söyleniyorum. Biraz sonra aynı yapıda bir hata daha: "Çıkıyorlar." diye söylenmesi gereken söz "Çıkışta bulunuyorlar." diye çıkıyor Banu El'in ağzından. Ve biraz sonra üçüncü benzer hata, "...araçlarına biniş yapıp..." biçiminde Banu El'in dilinden yüzümü ekşitiyor. 

Sunucuların dil üzerindeki etkileri dil profesörlerinden daha büyük. Bilgi, yetenek ve şuurları da onlardan geri kalmamalı. 

DİNAYET

Halkımızdan Diyanet'e dinayet diyen çok insan vardır.

Diyanet kelimesinin telaffuzunda zorluk göremiyorum. Kelimeye takla attırmanın gerçek sebebini de bilemiyorum. Ancak insanımızın diyanet kelimesinin lügat anlamını bilmediği şüphesiz. 

Diyanet kelimesi Kamus-u Türki'de "Dindarlık, ahkâm-ı dîniyeye tamamiyle riayet" şeklinde anlamlandırılmış ve "Ashab-ı diyanetten bir zattır." cümlesiyle örneklendirilmiş. 

TDK ise "1) Din kurallarına bağlı olma durumu. 2) Din." şeklinde karşılık vermiş. Dinayet kelimesinin ise herhangi bir karşılığını bulamadım. 

Yüksek bir yerden 80 milyona doğru çoğalan halkımıza haykırma imkânım olsaydı "Dinayet diye bir kelime lügatte yok." diye bağırırdım. Acaba insanımız dinayeti DİN+AYET şeklinde dinle ilgili iki kelimenin birleşimi sanıyor olabilir mi? 

Kendince dinî bir söylem tutturan kimileri de Diyanet İşleri Teşkilatı için özellikle dinayet kelimesini kullanıyor. Onlar da bununla dinayet kelimesinin "deni (دني)" (alçak) kelimesinden türediğini varsayarak bir ülkenin din işlerini yürüten koskoca bir camiaya hakaret etme bahtsızlığına düşüyorlar.

Cahil halk kelimeyi, ne dediğini bilmeden kullanıyor. Hatta bizim halkımız, bir zamanlar çıkan Diyanet Gazetesi'ni arşivleyip iki kapak arasında bir mecmua haline getirse bile içteki bütün gazetelerin başlığındaki diyanet kelimesini mecmuanın kapağına dinayet şeklinde yazabilecek kadar kelimelerin yabancısıdır.




SAĞLAMAK


Yukarıdaki fotoğrafta, yayına telefonla katılan bayanın cümlesinde bir konuşmaya çalışma ıstırabı görüyorum.

Cümleden çıkanlar:
1) Tuğba Hanım, eşiyle kavga etmektedir.
2) Karı-koca kavgalarının çıkmasında kocanın annesinin rolü vardır.
3) Tuğba Hanım, kayın validesine teşekkür borçludur. Çünkü kocasıyla kavga etmek, Tuğba Hanım'ın da istediği bir şeydir. Zira Tuğba Hanım, kayınvalidesinin kavgadaki etkisini "sağlamak" fiiliyle ifade etmiş. Bu fiil istenen durumları ifade etmek için kullanılır. 

Fakat hakikat bu olmasa gerek. Tuğba Hanım kavga etme durumundan hoşnut olsa idi bu programa katılıp konu komşuya, dosta düşmana, ele güne, bilmem kaç bine kayınvalidesinin dedikodusunu etmezdi. O halde Tuğba Hanım'ın birazcık Türkçe öğrenmeye ihtiyacı var. Eğer bu eğitimi alır ve sınıfını geçerse, kayınvalide aynı tavrına devam ederse ve Tuğba Hanım da bu kavgaları arzulamazsa katılacağı TV programında cümlesini "Kayınvalidem sürekli eşimle kavga etmeme sebep oluyor." şeklinde kurar.